HEM OKUDU HEM YAZDI
TATİLİ KAPTI
Bu
yıl ilköğretime ilk adımını atan oğlum için yaşam bir pazartesi sabahı
telefonun alarm sesiyle yeniden başladı. Oğlum, bu yeni serüvenin ne
manaya geldiğini sonraki günlerde yavaş yavaş anlamaya başladı. Artık, hayat
babasıyla güreşmekten, kumdan kaleler yapmaktan ve arkadaşlarıyla oyunlar
oynamaktan daha fazla derinliği olan, içi sırlarla dolu kocaman bir sürpriz
yumurtaya benziyordu.
Sevgili
Yiğit, altı ay boyunca harıl harıl alfabe öğrenmekle meşgul oldu. Alfabenin
sihirli yirmi dokuz harfini öğrendi. Öyle sihirli şeyler ki yan yana gelerek
yüzlerce, binlerce değişik kelimeleri hatta cümleleri oluşturuyor. Yiğit,
değerli öğretmeninin kendisine sunduğu bu kutsal bilgileri büyük bir dikkat,
çalışkanlık ve bağlılıkla öğrendi.
İlköğretimin
temel hedeflerinden biri de vatandaşlarımıza devletin resmi dilini öğretmek ve
bu dili iyi kullanma becerisi kazandırmaktır. Ana dili öğrenmenin iki temel
aşaması vardır: Okul öncesi eğitim ve ilköğretim. Ana dilin temel kodları
insanın bilinçaltına okul öncesinde yerleşir. Ailenin ve çevrenin dil kullanımı,
çocuğa temel bir kapasite kazandırır. Yiğit ailenin ve çevrenin dil kullanımı
konusunda hep şanslı oldu.
İlköğretimde
yapılması gereken, öğrenciyi standart dil kullanımına yöneltmek; ona edebi dil
zevkini kazandırıp bunu doğru ve etkili kullanmasını öğretmektir. Türkçe ve
Türk dili ve edebiyatı derslerinin temel hedefi, çocuklara okuduğunu ve
dinlediğini anlama, okuduğunu ve gördüğünü anlatma becerisi kazandırmak olmalıdır
her daim. Bunun temelini de alfabe öğretimi, dil bilgisi ve imla kurallarının
öğretilmesi oluşturur.
Özellikle
alfabe öğretimi konusu, daha yolun başında abartılarak diğer hedeflerin önüne
geçiyor. Birinci sınıfa başlayan her öğrenci gibi Yiğit de yoğun bir öğretmen
ve aile baskısıyla karşılaştı.
“
İlk altı ayda alfabe öğretilmeli ve öğrenilmelidir.” / Batıl inancımız J Bu uğurda çok savaşlar oldu, nice gözyaşları döküldü,
küsüldü hatta hasta olundu. Sonunda alfabe öğrenildi. Gerçi “b” ile “d”
,”v” ile “z” karıştırılsa da yine de çok
büyük gayret gösterildi.
Sıra
geldi yazı becerisine. O da gelişecek zamanla. En güzel şiirler, hikâyeler,
romanlar yazılacak gönül sayfalarına. Ancak bu süreç hemen her çocukta olduğu
gibi Yiğit’te de kâğıda ve kaleme karşı bir soğukluk oluşturdu. Maalesef, okuma
ve yazma ancak bir “ödev” konusu olarak algılanmaya başlandı. Verilen ödevden
ne bir kelime fazla okundu ne de bir kelime fazla yazıldı. Böylelikle güzel
yazı yazma ve okuma alışkanlığı dumura uğruyor. Çevremize şöyle bir
baktığımızda neden birçoğumuzun yazısı kötü, neden birçoğumuzda okuma
alışkanlığı yok? Oysa “güzel yazı” derslerimiz, okuma saatlerimiz, okuma
yarışmalarımız var. Yanlış olan ne, nasıl oluyor da bu kadar berbat yazı yazan
nesiller çıkabiliyor ortaya? Çocuklarımıza altı ayda alfabeyi öğretebiliyoruz
ama on iki yılda güzel yazı yazmayı ve okuma alışkanlığını öğretemiyoruz.
Şu an birinci
sınıfın birinci dönemini bitiriyoruz. İlköğretimde ilk karne heyecanı…
Gurur, mutluluk, hüzün, …
Seneye
ikinci sınıf olduğumuzda dozu gitgide artan bir bilgi edinme ve test çözme
süreci başlayacak. Bu süreç ikinci sınıfı okuyacak her çocuğun dil kullanım
kabiliyetini berbat hale getirecektir. Düşünme ve konuşma mekanizmasını
bozacak; yazı yazma kapasitesini zayıflatacaktır.
Günde
üç, dört saat test çözen; şiir, hikâye, roman vb. edebi ürünleri okuyup bu
ürünleri yorumlamaya fırsat bulamayan; her meseleyi dört / beş seçenekli bir
test mantığıyla algılayıp fikirlerini genişçe anlatma, başkalarının söylediklerini
dinleme ve eleştirme yeteneği kazanamayan; kendisine ne evde, ne sokakta ne de
okulda topluluk karşısında konuşma fırsatı verilmediği için böyle bir
zorunlulukla karşılaşınca dili dolaşan nesiller, hep o test çözme sürecinin
eseri olacaktır.
Peki,
ne yapmalıyız?
Bilgiye
ulaşmada, bilgiyi değerlendirmede, düşünce ve duyguları ifadede okuma ve yazma
becerisini sağlam şekilde kazandırıp; bütün bunları alışkanlık haline
getirmeliyiz.Yeni müfredatlarda da ifade bulan okuma,yazma,dinleme ve konuşma
becerilerine yönelik değerler eğitimi ile örülmüş etkinlikleri ön plana
çıkarmalıyız.Okuma,yazma sevgisi ve hevesi kapacak ; temel metinleri
okuyacak,özümseyecek,yeniden üretecek;bu metinlerle örülmüş zihin evreninde
yaşayacak,sürekli nefes alıp verecek nesiller yetiştirmeliyiz.
Yiğit
: “ Hayır, baba. Okuma, yazmayı, okulu,
öğretmeni, arkadaşları ve yaşamayı sevmeliyiz. Sonra da mutlu oluruz zaten.”
...
Ödevsiz,
sorunsuz, sağlıklı ve mutlu bir yarıyıl tatili diliyorum tüm evlatlarımıza ve
değerli öğretmenlerimize. Saygı ve sevgiyle kalın.
Ekrem YEKREK
Öğrenen
Öğretmen