18 Ocak 2018 Perşembe

HEM OKUDU HEM YAZDI TATİLİ KAPTI


HEM OKUDU HEM YAZDI TATİLİ KAPTI

Bu yıl ilköğretime ilk adımını atan oğlum için yaşam bir pazartesi sabahı telefonun alarm  sesiyle yeniden başladı. Oğlum, bu yeni serüvenin ne manaya geldiğini sonraki günlerde yavaş yavaş anlamaya başladı. Artık, hayat babasıyla güreşmekten, kumdan kaleler yapmaktan ve arkadaşlarıyla oyunlar oynamaktan daha fazla derinliği olan, içi sırlarla dolu kocaman bir sürpriz yumurtaya benziyordu.

Sevgili Yiğit, altı ay boyunca harıl harıl alfabe öğrenmekle meşgul oldu. Alfabenin sihirli yirmi dokuz harfini öğrendi. Öyle sihirli şeyler ki yan yana gelerek yüzlerce, binlerce değişik kelimeleri hatta cümleleri oluşturuyor. Yiğit, değerli öğretmeninin kendisine sunduğu bu kutsal bilgileri büyük bir dikkat, çalışkanlık ve bağlılıkla öğrendi.

İlköğretimin temel hedeflerinden biri de vatandaşlarımıza devletin resmi dilini öğretmek ve bu dili iyi kullanma becerisi kazandırmaktır. Ana dili öğrenmenin iki temel aşaması vardır: Okul öncesi eğitim ve ilköğretim. Ana dilin temel kodları insanın bilinçaltına okul öncesinde yerleşir. Ailenin ve çevrenin dil kullanımı, çocuğa temel bir kapasite kazandırır. Yiğit ailenin ve çevrenin dil kullanımı konusunda hep şanslı oldu.

İlköğretimde yapılması gereken, öğrenciyi standart dil kullanımına yöneltmek; ona edebi dil zevkini kazandırıp bunu doğru ve etkili kullanmasını öğretmektir. Türkçe ve Türk dili ve edebiyatı derslerinin temel hedefi, çocuklara okuduğunu ve dinlediğini anlama, okuduğunu ve gördüğünü anlatma becerisi kazandırmak olmalıdır her daim. Bunun temelini de alfabe öğretimi, dil bilgisi ve imla kurallarının öğretilmesi oluşturur.

Özellikle alfabe öğretimi konusu, daha yolun başında abartılarak diğer hedeflerin önüne geçiyor. Birinci sınıfa başlayan her öğrenci gibi Yiğit de yoğun bir öğretmen ve aile baskısıyla karşılaştı.

“ İlk altı ayda alfabe öğretilmeli ve öğrenilmelidir.” / Batıl inancımız J Bu uğurda çok savaşlar oldu, nice gözyaşları döküldü, küsüldü hatta hasta olundu. Sonunda alfabe öğrenildi. Gerçi “b” ile “d” ,”v”  ile “z” karıştırılsa da yine de çok büyük gayret gösterildi.

Sıra geldi yazı becerisine. O da gelişecek zamanla. En güzel şiirler, hikâyeler, romanlar yazılacak gönül sayfalarına. Ancak bu süreç hemen her çocukta olduğu gibi Yiğit’te de kâğıda ve kaleme karşı bir soğukluk oluşturdu. Maalesef, okuma ve yazma ancak bir “ödev” konusu olarak algılanmaya başlandı. Verilen ödevden ne bir kelime fazla okundu ne de bir kelime fazla yazıldı. Böylelikle güzel yazı yazma ve okuma alışkanlığı dumura uğruyor. Çevremize şöyle bir baktığımızda neden birçoğumuzun yazısı kötü, neden birçoğumuzda okuma alışkanlığı yok? Oysa “güzel yazı” derslerimiz, okuma saatlerimiz, okuma yarışmalarımız var. Yanlış olan ne, nasıl oluyor da bu kadar berbat yazı yazan nesiller çıkabiliyor ortaya? Çocuklarımıza altı ayda alfabeyi öğretebiliyoruz ama on iki yılda güzel yazı yazmayı ve okuma alışkanlığını öğretemiyoruz.

Şu an birinci sınıfın birinci dönemini bitiriyoruz. İlköğretimde ilk karne heyecanı…

            Gurur, mutluluk, hüzün, …

           

            Seneye ikinci sınıf olduğumuzda dozu gitgide artan bir bilgi edinme ve test çözme süreci başlayacak. Bu süreç ikinci sınıfı okuyacak her çocuğun dil kullanım kabiliyetini berbat hale getirecektir. Düşünme ve konuşma mekanizmasını bozacak; yazı yazma kapasitesini zayıflatacaktır.

 

            Günde üç, dört saat test çözen; şiir, hikâye, roman vb. edebi ürünleri okuyup bu ürünleri yorumlamaya fırsat bulamayan; her meseleyi dört / beş seçenekli bir test mantığıyla algılayıp fikirlerini genişçe anlatma, başkalarının söylediklerini dinleme ve eleştirme yeteneği kazanamayan; kendisine ne evde, ne sokakta ne de okulda topluluk karşısında konuşma fırsatı verilmediği için böyle bir zorunlulukla karşılaşınca dili dolaşan nesiller, hep o test çözme sürecinin eseri olacaktır.

 

             Peki, ne yapmalıyız?

 

             Bilgiye ulaşmada, bilgiyi değerlendirmede, düşünce ve duyguları ifadede okuma ve yazma becerisini sağlam şekilde kazandırıp; bütün bunları alışkanlık haline getirmeliyiz.Yeni müfredatlarda da ifade bulan okuma,yazma,dinleme ve konuşma becerilerine yönelik değerler eğitimi ile örülmüş etkinlikleri ön plana çıkarmalıyız.Okuma,yazma sevgisi ve hevesi kapacak ; temel metinleri okuyacak,özümseyecek,yeniden üretecek;bu metinlerle örülmüş zihin evreninde yaşayacak,sürekli nefes alıp verecek nesiller yetiştirmeliyiz.

 

             Yiğit : “ Hayır, baba. Okuma, yazmayı, okulu, öğretmeni, arkadaşları ve yaşamayı sevmeliyiz. Sonra da mutlu oluruz zaten.”

              ...

            Ödevsiz, sorunsuz, sağlıklı ve mutlu bir yarıyıl tatili diliyorum tüm evlatlarımıza ve değerli öğretmenlerimize. Saygı ve sevgiyle kalın.

 

Ekrem YEKREK

Öğrenen Öğretmen

 

 

           

 

           

 

 

 

POPÜLER YAYINLAR